
İşin Uzmanı’nın yeni bölüm konuğu Prof. Dr. Yaşar Eren, obrukların tarıma etkisini anlattı
İşin Uzmanı programının 3. Bölüm konuğu, Konya Teknik Üniversitesi/Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nde görev yapan Prof. Dr. Yaşar Eren oldu. Obrukların oluşum biçimlerinden, çiftçilerin alabileceği önlemlere kadar çok değerli bilgileri aktardı.
profi
İŞİN UZMANI
‘Konya’da son dönemde artış gösteren obruklardan dolayı tarımsal faaliyetler tehlike altında mı?’ gibi merak uyandıran soruları, programımıza katılan Prof. Dr. Yaşar Eren’e sorduk. Orta ve Batı Anadolu’daki ovaların, kelimenin tam manasıyla çöktüğünü ifade eden Prof. Dr. Yaşar Eren, “Sulak alanlarımız gözlerimizin önünde birer birer çöküyor. Hem tarımsal faaliyetlerin yürütülebileceği hem de yer altı suyu seviyesinin düşmesinin engellenebileceği tedbirler almak zorundayız” diyerek durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.
“Binlerce yıl önceden obrukların oluştuğu Konya’nın, özel bir önemi var”
Öncelikle obrukların çeşitli oluşum şekillerinden bahseden Prof. Dr. Yaşar Eren, “Yeryüzündeki dairesel çöküntülere obruk diyoruz. Halk tarafından dolin ya da opal olarak da adlandırılıyor. Obruk deyince insanların aklına onlarca metre derinlikte ve genişlikte obruklar geliyor. Ancak ortam ve oluşum açısından birbirlerinden çok farklı obruklar var. Fakat, obrukların ana oluşumu karstik bir olaydır. Karstik olay ise, yer kabuğunda su ile temasta bulunan kayaçların erimesidir. Yer altı ve yer üstü suları kayaçlardan geçerken bazı erime şekilleri oluşturuyor. Buna da karstlaşma diyoruz. Obruklar, kireç taşı, jips, kaya tuzu, anhidrit gibi eriyen kayaçların bulunduğu bölgelerde ortaya çıkıyor. Kireçtaşlarını eriten, mağaralar oluşturan yer altı suları zaman içinde, bu mağaraların bacalarını yukarı yükselterek, üstündeki şapkayı taşıyamayacak duruma getiriyor ve şapka çöküyor. Bu şekilde obruk meydana geliyor.”
Obrukların aynı zamanda bir tabiat harikası olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yaşar Eren, “Sadece Konya’da değil, Toros’ların tamamında kireç taşları var. Sivas gibi illerimizde de yaygın olarak obruklar var. Ancak, Konya’nın özel bir önemi var; Karapınar’ın kuzey batısında yer alan Obruk Platosu’nda, binlerce yıl önceden oluşmuş ve çapları 1 kilometreye, derinlikleri ise 130 metreye varan karstik çökme ve erime yapıları bulunuyor.
Obrukların büyük çoğunluğu, tarım arazilerinde oluşuyor
Gelecek nesillerin kullanması gereken suları tükettiğimizi çarpıcı bir şekilde ifade eden Prof. Dr. Yaşar Eren, “Günümüzde su yetmemeye başladı. Yer altı suyu seviyesinin aşağı inmesi, tarımsal faaliyetleri de etkiliyor. Son oluşan obrukların büyük bir bölümü, tarımsal alanlarda bulunuyor. Örneğin, 2020 yılı itibarıyla Seyithacı yaylasında 126 adet obruk belirledik. Bu obrukların 105 adedi doğrudan tarım yapılan alanların içinde bulunuyor. Zaman geçtikçe artış göstereceğini düşünüyoruz. Çiftçiler de bunun farkında. Konya’dan örnek verirsek, Altınekin bölgesinde 3 yıl önce 200 metreye kadar suyunu temin edebilen çiftçi, şu anda 350-400 metrelere indiğinde bile su temin edemiyor. Yer altı suları sınırsız bir kaynak değil. Bir havuzun içindeki suyu düşünün; su kullanıldıkça azalıyor” diyor.
Yer altı sularının aşırı kullanımı, obrukların oluşumunu hızlandırıyor
Yer altı sularının aşırı kullanımı sonucunda, 50 yıl sonra çökmesi beklenen bir şapkanın, çok daha erken çökebilmesine değinen Prof. Dr. Yaşar Eren şöyle anlatıyor; “Yer altı suları aşırı kullanıldığı zaman, yer altı suyu seviyesi düşüyor ve üstten uygulanan destek ortadan kalkıyor. Ürün yetiştirilen arazilerde oluşan boşluğa sulama yapılırsa, su yol oluşturur. Boşluklara doğru taşınır. Aynı zamanda sondaj kuyularının olduğu bölgelerde yer altından kum gibi malzemeler çekilirse, zaman içinde orada da boşluk oluşabilir. Sonuç olarak yer altı sularının aşırı kullanımı obrukların oluşumunu hızlandırıyor.”
“Obruk yoğunluk haritaları çizerek, bir eylem planı oluşturduk”
Prof. Dr. Yaşar Eren, tarımsal alanlarda oluşan obrukların, adeta bir açık hava müzesini andırmasına rağmen doğal afet oluşturma potansiyelleri de olduğunu belirtiyor. Günümüze kadar bir can kaybı yaşanmadığı için şanslı olduklarını, fakat hiç yaşanmayacağı anlamına da gelmediğini belirtiyor. Bu kapsamda 2020 yılında katıldıkları bir projeyi anlatıyor: “Afad’ın, Konya bölgesinde başlattığı ‘obruk alanlarının belirlenmesi’ projesinde yer alarak, bölgede bulunan tüm obrukların yerlerini, biçimlerini, her şeyini belirledik. Obruk yoğunluk haritaları oluşturarak, risk haritaları oluşturduk. Bu çerçevede bir eylem planı oluşturuldu.”
Tarımda son teknoloji teknikler kullanılarak, su tasarrufu yapılması öneriliyor
Tarım arazilerinde oluşan obrukların, çiftçiler için büyük bir tehdit yarattığını ifade eden Prof. Dr. Yaşar Eren, “Çiftçilerimizden; ‘üzerinden geçtim, peşimden çöktü; akşam tarladaydım, ertesi sabah çöktü’ gibi duyumlar alıyoruz. Bu yaygınlaştıkça tabi ki üretimi de etkileyecek. Su hayattır; sudan vazgeçemeyiz. Gıdadan da vazgeçme şansımız yok. Günümüzde gıda pahalılığından şikâyet ediliyor ve herkes gıdaya ulaşamıyor. Böyle bir kısır döngü ile karşı karşıyayız. Tarımda sudan tasarruf edilebilecek son teknoloji tekniklere geçiş sağlanmalı. Hem tarımsal faaliyetlerin yürütülebileceği hem de yer altı suyu seviyesinin düşmesini engelleyecek tedbirler almak zorundayız. Örneğin, İsrail su ihtiyacının tamamını, deniz suyunu arıtarak yapıyor. Tarımsal faaliyetleri de bu şekilde yapıyor ve hatta su ihraç ediyor. Suudi Arabistan da %75 oranında su ihtiyacını yine deniz suyunu arıtarak karşılıyor. Bizim ülkemizin de üç tarafı denizlerle çevrili. Bildiğim kadarıyla Avşa Adası’nda tatlı su üretimi yapılıyor. Yaklaşık 100 bin kişinin su ihtiyacını karşılayacak kadar üretim yapılan bir tesis. Artık Türkiye’de böyle uygulamaların yaygın bir şekilde hayata geçirilmesini ümit ediyoruz. Tarımda yapacağımız tasarruf ve planlama çok önemli olacaktır” diyerek sözlerini sonlandırıyor.


Prof. Dr. Yaşar EREN - Konya Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi

