Tarmakbir Genel Sekreteri M. Selami İleri, bu sayıdaki köşesinde ”Yapıyor gibi değil, gerçekten AR-GE yapmak!” konusunu kaleme aldı.
Türkiye, OECD verilerine göre 2020 yılı itibariyle AR–GE harcamaları bakımından dünyada 13. sırada yer almakta olup, sıralamaya göre Hollanda ve İsrail gibi ülkelerden daha fazla para harcamaktadır. Bununla birlikte bu verinin ülkelelerin ekonomik büyüklüğü ile paralellik içerdiğinin dikkatlerden kaçmaması gerekir. 2020 itibariyle AR–GE harcamalarının GSYH içindeki payı bakımından (%1,09) ilk 30’a bile giremeyen Türkiye, İzlanda, Estonya, Yunanistan gibi ülkelerin gerisinde yer almaktadır. Listenin başında ise %5,44 ile İsrail ve %4,81 ile Güney Kore yer almaktadır. Diğer yandan Türkiye, AR–GE’nin bir çıktısı olarak kabul edilen patent sıralamasında da gerilerde kalmakta, ilk 20’ye girememektedir.
Firmaların en azından bir kısmının, devletin araştırma geliştirme desteklerini gerçek anlamda rekabetçi olmak için değil de, yüksek vergilerden dolayı kaybettiği parayı biraz olsun kurtarabilmek veya personel ve yatırım harcamalarına katkı sunmak için yapmakta olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Turkishtime’ın “Türkiye’nin AR–GE harcamaları En Yüksek 250 Şirketi” isimli araştırma raporunda, “firmalarımızın çoğunun, daha zor ve uzun soluklu bir süreç olan AR–GE ile teknoloji geliştirmek yerine, mevcut olan yabancı teknolojileri ürünlerimize entegre ettiğine, bununla ilgili giderlerini ve mühendislik maaş ve harcamalarını AR–GE kategorisinde göstererek teşviklerden yararlanmakta olduğuna” dikkat çekilmiştir. Bu durum Türkiye’deki AR–GE merkezlerinin, teknopark şirketlerinin ve AR–GE desteği almış firmaların ne kadar yeni ürün ve teknoloji geliştirdiklerine bakılarak çok net bir şekilde görülebilir. Nitekim Canbay’ın Türkiye’de kamu ve özel sektöre ait AR–GE harcamalarının kişi başına düşen gelir üzerindeki etkilerini incelendiği bir çalışmasında, hem kamu hem de özel sektöre ait AR–GE harcamalarının iktisadi büyümeye olumlu katkısı olduğu, buna mukabil iktisadi büyümeye, kamu sektörünün yaptığı AR–GE harcamalarının, özel sektörün harcamalarına nazaran daha olumlu katkı sunabildiği belirtilmiştir. 2020 yılında IBM’in 9.435, Samsung’un 8.539, LG’nin 5.112, Apple’ın 2.840 patentinin tescillendiği, buna mukabil Türkiye’nin en çok AR–GE harcaması yapan ilk 250 şirketinin 1.730 AR–GE projesi yürüttüğü ve 672 adet patent alabildiği dikkate alınırsa AR–GE ve patent konusunda daha gideceğimiz uzun bir yol olduğu görülecektir.
Peki, tarım makineleri endüstrisinde durum nedir?
T.C. Merkez Bankası verilerine göre 2020 yılında makine sektöründe faaliyet giderleri içinde AR–GE harcamalarının payı yüzde 4,9 seviyesinde iken bu oran tarım makinelerinde 9,9 seviyesindedir. Diğer yandan 2020 yılı itibarıyla toplam makine sektöründe firma başına düşen patent/ faydalı model belgesi başvuru sayısı 0,07 iken, tarım makinelerinde bu oran 0,17’dir. Buna göre tarım makineleri endüstrisinde ortalamanın çok üzerinde bir AR–GE faaliyetinde bulunulduğu söylenebilir. Bununla birlikte sektörde gelişmiş ülkelere göre değerlendirildiğinde yeterli ölçüde bir AR–GE faaliyeti yapıldığından söz edilmesi mümkün değildir. Çalışmalar, daha çok ürün geliştirme olarak tanımlanabilir. Bu olumsuzluğun –ölçek sorunu, riski asgaride tutma eğilimleri, kısa vadedeki getiri beklentileri, lâboratuar yatırımları, araştırmacı istihdamı gibi maliyetleri göze alamaması gibi– farklı birçok nedeni olmakla birlikte, sınaî mülkiyet hakları konusundaki haksız rekabeti önleyecek yasal düzenlemelerin çok geç yapılması ve mevcut durumda fikri ve sınaî haklar hukuk ve ceza mahkemelerinin çok yoğun iş yükü önemli iki nedendir. Yerel tarımsal işletmelerin (çiftçilerin) alım gücünün yetersiz olmasının (talebin düşük teknolojili ürünlerde yoğunlaşması) yanı sıra, endüstrideki kar marjlarının gelişmiş ülkelere göre düşük olmasının da bu olumsuzluğa olan katkısı büyüktür. Makine sanayisinde vergi sonrası dönem net kar oranı 2020 yılında yüzde 10,3 iken tarım makinelerinde bu oran yüzde 5,7 seviyesindedir.
AR–GE desteklerinin daha verimli olması için yapılması gereken bazı çalışmalar:
- AR–GE konularındaki mevzuatlar sade, uygulanabilir ve teşvik edici olmalıdır. Teşvik mekanizmaları azaltılmalı, verimliliği ise ölçülmelidir. Verimliliği ölçülmeden devam ettirilen devlet destekleri, kamu kaynaklarının rantabl kullanılmamasına neden olmaktadır.
- AR–GE destekleri, sanayiye uygulanabilir ve katma değer yaratacak projeler için önceliklendirilmelidir.
- Firmaların vergi ve sigorta indirimleri, istihdam, patent vb. harcamalarının yükünü hafifletmek için AR–GE desteklerinden faydalanmak istemesi, anlaşılabilir olmakla birlikte kabul edilebilir bir yöntem değildir. Bu ortama zemin oluşturmamak üzere devletçe firmaların girdi maliyetlerini düşürecek tedbirlerin alınması, firmaların da destek almak için proje üretmek yerine, rekabet gücünü sağlayacak projelerine teşvik istemesi, hülasa bu ortamı sağlayacak düzenlemelerin yapılması elzemdir.