Türkiye’de gıda fiyatları hızla artarken, dünyada gerileme trendi sürüyor. FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi, Ekim’de aylık bazda yüzde 0.07 düşerken, yıllık bazda yüzde 2 yükseldi. Son 24 yılın en yüksek enflasyonuyla yüzleşen Türkiye’de ise gıda enflasyonu Ekim’de aylık bazda yüzde 5.09 artarken, yıllık bazda yüzde 99.05 yükseldi. Küresel gıda fiyatları Nisan 2022’den bu yana 7 aydır aralıksız gerilerken, Türkiye’de ise üst üste 26 aydır hız kesmeden artmaya devam ediyor. Ve aradaki makas her geçen gün açılıyor. Peki aradaki bu keskin ayrışmanın nedeni ne? Dünyada gıda fiyatları ucuzlarken, Türkiye’de neden her geçen gün daha pahalı hale geliyor? FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi, tahıl, bitkisel yağlar, et, süt ve şeker endeksi olmak üzere 5 alt gruptan oluşuyor. Gelin hep birlikte bu alt endeksler ve kapsadığı ürünlerle, Türkiye’de bu ürün gruplarına denk bazı alt kategorilere ve kapsadığı ürünlerin fiyat hareketlerine birlikte göz atalım. Böylece küresel gıda fiyatlarındaki düşüşün temel gerekçelerini sıralarken, Türkiye’de hız kesmeyen fiyat artışlarının ardındaki nedenleri özetlemeye çalışalım.
Tahıl fiyatlarında koridor etkisi
FAO Gıda Fiyat Endeksi’nin tüm alt emtia gruplarında düşüş sürüyor ama tahıl kategorisi hariç. Tahıl Fiyat Endeksi Ekim’de aylık bazda yüzde 3 yükselirken, yıllık bazda yüzde 11.1 arttı. Ve söz konusu artış tüm tahıl ürünlerinde gerçekleşti. Örneğin dünya buğday fiyatları Tahıl Koridorunda süregelen belirsizliğin de etkisiyle aylık bazda yüzde 3.2 yükseldi. ABD’de üretim rakamlarının aşağı yönlü revizyonu da fiyatı tetikleyen bir başka faktör oldu. Mısır fiyatlarının yüzde 4.3’lük yükselişinde de ABD ve Avrupa’daki düşük üretim beklentisi ile Ukrayna limanlarından devam eden ihracattaki kırılgan süreç etkili oldu. Arpa fiyatlarındaki artış yüzde 0.3 ile sınırlı kalırken, pirinç fiyatları yüzde 1 yükseldi. Pirinç rekoltesine yönelik beklentiler ile pirinç ihracatına kısıtlama ve ek vergi getiren Hindistan gibi ülkelerin korumacı politikası fiyat üzerinde baskı yaratırken, düşük talep fiyat artışını frenleyen faktör oldu.
Şimdi gelelim Türkiye’ye… Ekim ayı enflasyon verilerine göre “ekmek ve tahıllar” grubu aylık bazda yüzde 2.9 artarken, yıllık bazda yüzde 106.6 yükseldi. “Diğer tahıl ürünleri” grubunda ise aylık artış yüzde 15.5 iken, yıllık artış yüzde 115’i aştı.
Pirinçte ise aylık bazda yüzde 4.9 ve yıllık yüzde 124.2’lik bir yükseliş karşımıza çıkıyor. Söz konusu artışların temel gerekçeleri küresel gelişmelerden çok da bağımsız değil ama Türkiye’ye özel faktörler de var. Bunların başında da son 1 yılda yüzde 135’in üzerinde artan tarımsal girdi enflasyonu ile yüzde 156 artan tarımda üretici enflasyonu (Tarım-ÜFE) var. Artan maliyetler göz önüne alınarak regülatör konumdaki kamu kurumları tarafından açıklanan taban alım fiyatları da yükselişte etkili oldu. Pirinç özelinde ayrı bir parantez açmakta fayda var. Eylül ayında başlayan çeltik hasadının sonuna gelindi. Çelik rekoltesinde bu yıl yüzde 5 gibi bir azalma bekleniyor. Türkiye, pirinçte net ithalatçı konumda ve yıllık ithalatı 200-250 bin ton arasında değişiyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2022 dönemi çeltik alım fiyatlarını 13 Eylül’de açıkladı. Çeltik gruplarına, türlerine ve randımana göre fiyatlar ton başına 12 bin 500 TL ile 15 bin TL arasında değişiyordu. Ancak aradan 1 ay bile geçmeden 5 Ekim tarihinde Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’den yeni bir açıklama geldi. “Gelişen piyasa koşulları dikkate alınarak” diye başlayan açıklamada TMO’nun çeltik alım fiyatlarının her çeşit için ton başına 1000 lira artırıldığı duyuruldu. TMO’nun bir ay içinde iki fiyat açıklayarak yukarı yönlü revizyon hamlesi piyasada fiyatların daha da artacağı beklentisi yarattı. Depolardaki ürünün yaklaşık dörtte biri piyasaya sunulurken geri kalanı depolarda bekliyor. Deyim yerindeyse piyasa kilitlendi. Bu da pirinç fiyatlara yansıdı.
Bitkisel yağlarda maliyet ve beklenti enflasyonu fiyatlara yansıyor
FAO’nun Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi ise Ekim’de aylık bazda yüzde 1.6 düşerken, yıllık bazda yüzde 18.8 geriledi. Her ne kadar ayçiçek yağı fiyatı artsa da palm, soya ve kanola yağı fiyatlarındaki düşüş endeksin 7’inci ayda da aralıksız gerilemesinde etkili oldu. Palm yağı fiyatları güçlü stokların etkisiyle düştü. Soya ve kanola fiyatları arzın bol olacağı beklentisiyle geriledi. Buna karşılık ayçiçek yağı fiyatları ise tıpkı tahıl grubunda olduğu gibi Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı jeopolitik gerilimin yükselmesinin etkisiyle altı aylık düşüşün ardından ılımlı bir şekilde toparlandı.
Peki aynı dönemde Türkiye’de ne oldu?
Bitkisel yağ grubunun tamamını kapsayan ‘katı ve sıvı yağlar’ kategorisi Ekim’de aylık bazda yüzde 1.83 artarken, yıllık yükseliş yüzde 99.3 olarak gerçekleşti. Ham maddesi palm, soya, kanola ve ayçiçek yağı gibi ürünlerden oluşan margarin ise aylık bazda 2.3 gerilerken, yıllık bazda artışı yüzde 114’ü aştı.
Türkiye, ayçiçeği ihtiyacının yaklaşık yüzde 40-45’ini ithal ediyor. Soyada ise ihtiyacın ancak yüzde 5’i üretiliyor ve geri kalanı ithalat yoluyla elde ediliyor. Palm ise zaten Türkiye’de üretilmiyor. Ayçiçeği dışındaki ürünlerin döviz bazında gerileyen fiyatları neden içeriye yansımıyor derseniz cevabı Türkiye’nin tarımdaki kronik maliyet sorunuyla yakından alakalı. Özellikle son dönemde enerji, nakliye ve ambalaj maliyetlerindeki artış ham madde fiyatları kadar nihai ürünün fiyatını da tetikliyor. Buna bir de değer zincirinin neredeyse tüm halkalarında mevcut ekonomik konjonktür dolayısıyla reflekse dönüşen ‘beklenti enflasyonu’ faktörünü de eklemek lazım.
Süt ve süt ürünlerinde enflasyon 3 haneli seyrediyor
FAO tarafından yayınlanan Süt Ürünleri Fiyat Endeksi’ne baktığımızda ise Ekim’de aylık bazda yüzde 1.8 düşüş ve yıllık yüzde 15.3 yükseliş karşımıza çıkıyor. Endeksin, 4 aydır aralıksız gerilediğini de belirtelim. Ekim ayında endeksin kapsadığı tüm süt ürünlerinin uluslararası fiyatları düştü. Temel gerekçe ise Çin başta olmak üzere ülkelerin zayıf ithalat talebi… Euro’nun ABD doları karşısında zayıflaması dünya süt fiyatlarındaki düşüşü destekleyen bir başka faktör olarak öne çıkarken, yükselen enflasyon ve ekonomilerdeki sıkıntılı süreç nedeniyle süt ürünleri talebinin yönüne ilişkin piyasa belirsizliği de küresel süt fiyatlarının gerilemesinde etkili oldu. Türkiye’de ise süt ve süt ürünlerinde ilginç bir tablo çıkıyor karşımıza. Gıda enflasyonuyla mücadele adı altında üretici fiyatları uzun bir süredir maliyetinin altında seyreden süt piyasasında fiyatlar baskılansa da raflardaki etiketlerde bunun etkisini görmek pek mümkün değil. Örneğin market raflarında taze süt Ekim ayında aylık bazda yüzde 4,8 artarken, yıllık bazda yüzde 132 artmış gözüküyor. Tereyağı, peynir, yoğurt ve ayran gibi diğer süt ürünlerindeki aylık artış ise yüzde 5.7’yi aşarken, yıllık yükseliş yüzde 127 seviyesinde gerçekleşmiş gözüküyor. Ancak baskılanan üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarına henüz tam manasıyla yansımadığının da altını çizelim. Şu an yüzde 100’ün üzerinde artan yem fiyatları, yüzde 140 artan enerji maliyeti ve yüzde 220’yi aşan mazot fiyatları da eklendiğinde aslında maliyetlerin bir kısmının hala üretici sırtında olduğu aşikar. Bir de Ekim ayı itibariyle gıda ürünleri sektörü özelinde son 1 yılda yüzde 150’yi aşan üretici enflasyonu (Yİ-ÜFE) süt ve süt ürünlerindeki fiyat artışlarında etkili olmaya devam ediyor.
Et fiyatları baskılanıyor
Küresel Et Fiyat Endeksi Ekim’de aylık bazda yüzde 1.4 gerileyerek 4 aydır düşüş trendini koruyor. Yıllık bazda yüzde 5.7 artan endekste küçükbaş, büyükbaş, domuz ve kümes hayvanı et türlerinin tamamının küresel fiyatlarında aşağı yönlü hareket söz konusu. Fiyatlardaki gerilemenin temel gerekçelerinin başında düşük küresel ithalat talebi geliyor. Dünyanın önde gelen büyükbaş üreticilerinden Brezilya’da artan üretim ve yoğunlaşan kesimler de kırmızı et fiyatlarını baskılayan bir başka faktör. Kanatlı eti tarafında ise kuş gribi salgınları ve yüksek yem maliyetlerinden kaynaklanan üretimdeki aksamalara rağmen, ihracat tarafındaki zayıflık fiyatları baskılıyor. Türkiye’de ise talep tarafında benzer bir trend söz konusu. Vatandaşın gelirlerinin erimesiyle birlikte azalan alım gücü talebi iyiden iyiye zayıflatmış durumda. Besicilerin karkas et fiyatları ise tıpkı süt tarafında olduğu gibi gıda enflasyonunu frenlemek adına maliyetlerin altında kalma pahasına baskılanıyor. Ahıra yeni konan büyükbaş hayvanlarda 1 kilogram karkas et maliyeti 120 TL civarında iken besicinin satış fiyatı 100 TL bandında seyrediyor. Ancak o etin kasap ve market reyonlarındaki fiyat artışı sürüyor. Gerekçe ise zincirin diğer halkalarında yer alan işletmelerin giderlerindeki artış olarak özetleniyor. TÜİK’e göre Ekim’de perakende et fiyatları aylık bazda yüzde 2.9 artarken yıllık artış yüzde 94 seviyesinde. Spesifik olarak dana etine baktığımızda aylık artış yüzde 3.7 iken yıllık artış yüzde 96’yı aşıyor. Tavuk etini de kapsayan kümes hayvanları etinin fiyatı ise aylık yüzde 2.5 artışa karşın yıllık yüzde 105’lik bir yükseliş sergiliyor. Tıpkı süt üretiminde olduğu gibi et üretiminde de hem üretici hem de zincirin diğer halkalarındaki maliyet artışları fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratmaya devam ediyor.
Şekerde izlenen yanlış strateji fiyatları yükseltti
Dünyada fiyatı düşerken Türkiye’de artmaya devam eden bir başka gıda ürünü ise şeker. FAO Şeker Fiyat Endeksi, Ekim’de aylık bazda yüzde 0.6 azalırken, yıllık bazda da yüzde 8.5 geriledi. 2022/23 sezonu için olumlu küresel arz görünümü, Hindistan’da artan üretim beklentileriyle daha da güçlendi ve fiyatların düşmesinde etkili oldu. Endonezya ve Çin’in güçlü ithalat iştahı ve etanol üretiminde şeker kamışına olan talebin artması ise şeker fiyatlarının daha da düşmesini frenleyen faktörler arasında yer aldı.
Gelelim Türkiye’ye… Türkiye’de şeker fiyatları Ekim’de aylık bazda yüzde 0.5 artarken, yıllık bazdaki yükselişi yüzde 153’ü buldu. Son dönemde şeker piyasasında yaşanan sorunları anlamak için filmi 3-4 yıl geriye sardığımızda karşımıza piyasada regülatör olarak konumlanan Türkşeker’in izlediği yanlış stratejilerin sonucu çıkıyor. Uzunca bir süre kamu zararı üstlenip şekere zam yapmayarak piyasada fiyatları baskılayan Türkşeker deyim yerindeyse dengeleri de bozdu. Kooperatifler ve özel sektör şirketlerinin zarar yazmaya başlamasıyla birlikte piyasada ikili fiyatın oluştuğu şekere yılbaşından bu yana Türkşeker tarafından 3 kez zam yapıldı. 31 Mart tarihinde yüzde 31 zamlanan şekere, 25 Haziran’da yüzde 37-67 oranlarında zam yapılırken, Ekim ayında da yüzde 8 zam geldi. Şeker fiyatlarının artışında yükselen girdi maliyetlerinin yanı sıra arzdaki daralma, iç piyasanın ihtiyacı olan şekerin bir kısmının ihracata gitmesi ve Türkşeker’in zararına satış politikasıyla baskılanan fiyat stratejisi ve spekülatif yansımaları etkili oldu.
Türkiye’de gıda enflasyonunu tetikleyen faktörler
Toparlamak gerekirse Türkiye’de tarımsal üretim maliyetlerinin yüksek seyrini ve sektörün kronik sorunlarından kaynaklanan arz-talep dengesizliği ile fiyat istikrarsızlığını her fırsatta dile getiriyoruz. Pahalıya üretilen bir ürünün ucuza tüketilmesi mümkün değil. İthalata bağımlı yapı, kur etkisi, plansız üretim, işlevsiz destekleme politikası, sektörü orta ve uzun vadede olumsuz etkileyen palyatif politikalar ve regülasyonlar gıda enflasyonu tarafında kırılganlıkları arttırıyor. Resmi enflasyon ile vatandaşın enflasyonu arasındaki fark Bu arada yazımızda paylaştığımız verilere ilişkin de ufak bir not düşelim. FAO’nun verilerini bilemem ama Türkiye özelinde paylaştığımız gıda enflasyonu oranlarına yönelik itirazlarınız olabilir. TÜİK’in açıkladığı oranlarla vatandaşın alışverişte hissettiği oranlar arasında ciddi farklar olduğu konusunda biz de hemfikiriz. En basitinden geçen yıl kilogramını ortalama 5 TL’ye aldığımız şekerin şu an raflardaki fiyatı 25 TL seviyesinde. Dolayısıyla TÜİK her ne kadar şeker fiyatında son 1 yıldaki artışı yüzde 153 olarak açıklasa da hepimiz son 1 yıldaki artışın yüzde 400 seviyelerinde olduğunu biliyoruz. Ancak dünya ve Türkiye’deki fiyat hareketlerini karşılaştırabilmek için eldeki tek resmi veri olarak TÜİK oranlarını baz almak durumundayız.